
Yukarıdaki fotoğrafa şöyle bir not düşülmüştü: “On being an angel.” Bu fotoğraf, evinin camından kendini boşluğa bırakarak hayatına son veren Francesca Woodman’ın geride bıraktığı eşsiz karelerinden yalnızca birisiydi. İntihar ettiğinde henüz 23 yaşındaydı. Zeki, nazik ve güzel olduğu kadar da cesur bir kadından söz ediyorum. Francesca’nın kareleri ne yazık ki yaşarken pek fazla ilgi görmedi. Çünkü insanlar onun sanatını anlayamadılar. İnsanlar bu güzel kadının kare kare intihar edişini göremediler. Onu yorumlayamadılar. Çünkü, her karede yeniden intihar eden genç bir kadının gözlerine bakacak cesaretleri yoktu. Aslında bir yönüyle Francesca Woodman sadece bir fotoğrafçı değil, bir performans sanatçısı. Woodman, kendi sanatının hem öznesi hem de nesnesi. Deklanşöre basan da, objektifin karşısına geçen de kendisi. Onun çektiği fotoğraflara bakınca, zaman içinde nasıl flu bir hal almış olduğunu görürsünüz. Sanki gittikçe bulanıklaşan bir film sahnesi gibidir, çektikleri. İnsanlar onu görmezden geldikçe, kendi eserlerinde de biraz daha kaybolur, biraz daha görünmezleşir. En sonunda da hayata veda eder. Geride bıraktığı kareleri bu yönüyle okursanız, aslında Woodman’ın önce fotoğraflarında intihar ettiğini görürsünüz. Sonrası koca bir boşluk ve hiçlik.
Sırasıyla aşağıdaki fotoğraflara bakın, 23 yaşında bir insanın intiharını göreceksiniz. Onun adı Sylvia Plath, Nilgün Marmara ya da Nick Drake, fark etmiyor!