Büyük Patlamadan Tekerleğe

Her şey bundan 13 milyar yıl kadar önce başlamıştı. Hiçbir canlının dayanamayacağı kadar sıcak olan bir patlamanın ardından ortaya çıkan evren, durmaksızın genişliyor ve giderek soğuyordu. Patlamadan kopan parçalar boşlukta birbirine çarparak gezegenleri ve diğer gök cisimlerini oluşturuyordu. Bütün bu olup bitenler, galaksiler adı verilen yerlerde meydana geliyor ve bir canlılar âlemi ortaya çıkıyordu. Duvarlara kazınan resimler, ateşin yakılması,  paranın icadı ile başlayan yolculuk, gökdelenlerle dolu kentlerde kaldığı yerden devam ediyor, insanlar toplu taşıma adı verilen ulaşım araçları ile çılgınca bir trafiğin içerisinde oradan oraya gitmeye çalışıyordu.

Bende diğer insanların yaptığı gibi evden okula giderken 76E adı verilen otobüs hattını kullanarak İstanbul trafiğinde çılgın atıyordum. Büyük patlamadan bu yana geçen 13 milyarlık süre boyunca gelmiş olduğumuz nokta tam olarak buydu. Adında ekspres ifadesi geçen bu otobüs, çift bilet karşılığında otoyoldan giderek güya yolcularını daha hızlı yetiştirmeye çalışıyordu. Yıllardır bu büyük yalana inanarak aynı otobüs hattı ile gidip geliyordum. Taksim’den başlayan yolculuğun Bahçeşehir’de son buluşu ortalama 2,5 saat sürüyordu. Yine böyle bir yolculuk günü okuldan çıktığım gibi Saraçhane durağından 76E’ye binmiş ve üst katta boş yer bulmaya çabalıyordum. Arkalara doğru gözüme kestirdiğim bir koltuğa, Irak’ı büyük bir iştahla işgal eden A.B.D. askerleri gibi saldırmış, yanımdaki koltuğa sırt çantamı koyarak benden sonra binen yolculara “burası benim birader” mesajı veriyordum. Otobüsün birkaç durak sonra giderek kalabalıklaşması, işgal ettiğim yan koltuktan artık çekilme vaktimin geldiğini işaret ediyordu. Bir sonraki durakta sapsarı saçları ile “Bar Refaeli” temalı bir kız işgalci güç olarak parsellediğim koltuğa doğru hamle yaptı. Bu savaşçı ruhlu kızın saçlarını savurarak yaptığı hamle karşısında işgal için kullandığım araç gereç (bir adet sırt çantası) yetersiz kalıyordu. Sarışın kızın gerillaları temsil ettiği bu minik savaşta işgalci güç olarak artık demokrasi getirmiş olduğuma inandığım bu koltuktan çekilme vaktim gelmişti. Kısa süreli müzakerelerin ardından savunma bakanlığıma ilettiğim rapor sonucu, işgal için kullanılan çanta kayıpsız bir şekilde kendi sınırlarıma giriş yapmıştı. Sarışın gerilla, demokratikleştirdiğim koltuğuna özgürlük mücadelesini kazanmış olmanın verdiği gururla oturmuştu. Fakat onun bu gururu 2,5 saatlik yolculuk boyunca sürecek cinsten değildi. Sonuç olarak ben işgalci güçtüm (nihahaha çok güçlüyüm), o ise saçlarını savurarak vur-kaç yapan bir gerilla…

Sarışın gerilla, trafikte sürekli dur kalk yapan otobüsün mide bulandırıcı tavrına aldırış etmeden ayraç koyduğu kitabını çıkarıp okumaya başladı. Yıllardır toplu taşıma araçlarında sömürülmekten bıkmış gibi bir hali vardı. Çareyi eğitimde bulmuştu. Çok daha fazla okuyarak işgalci güçler ile arasındaki seviye farkını kapatmaya kararlıydı. Sarışın gerillanın bu “ay canım, kıyamam yaa” tonlarındaki eğitim şart mücadelesine karşı bir şey yapmam gerekiyordu. Ona, aramızdaki farkı kapatmanın bu kadar kolay olmadığını hatırlatacak bir şey… Tam da o an elimi cebime götürdüm ve iPhone adındaki aleti çıkardım. Bu alet, toplu taşıma araçlarında işgalci güçler tarafından kullanıldığı zaman adeta bir atom bombası görevi üstleniyordu. Çantamın ön gözünden çıkardığım beyaz kulaklıklar ile sarışın gerillaya misilleme yapacağımı açıkça ilan ediyordum. Birazdan “sanatçılar” sekmesine girecek ve 40 parçadan meydana gelen “The Prodigy” arşivini son ses dinleyecektim.  Kitap okuyarak eğitim şart diyen sarışın gerilla, kulaklıktan gelen dıptıslı sesler karşısında yenik düşecek, işgalci güç olduğum gerçeği ile bir kere daha yüzleşecekti.

Her şey planladığım gibi gidiyordu. Sarışın gerilla bu sinir bozucu hamleme daha fazla dayanamayıp elindeki kitabı yavaşça bıraktı. Artık bana teslim olmuş vaziyetteydi. Yaptıktan sonra özür dileyen A.B.D.’li diplomat nezaketi ayarında bir hamle yapmış, dinlediğim şarkının sesini biraz kısmıştım. Sarışın gerilla yorgun düşmüş ve otobüsün Bizimevler’e giriş yapmasıyla birlikte gözlerini kapatmıştı. Yanı başımdaki bu 3.sınıf koltukta adeta bir insanlık dramı yaşanıyordu. Hemen Birleşmiş Milletler’i toplamalı ve bir şeyler yapmalıydım. İki yüzlülük, işgalci güç olmanın ilk koşuluydu ve bunu inkâr edemezdim. Bizimevler’de dönüp duran otobüs, sarışın gerillanın sağa sola savrulmasına sebep oluyordu. Bu durum karşısında daha ne kadar sessiz kalabilirdim? Suçlu oluşumun getirdiği vicdan azabı ile baş başayken son sürat viraja giren otobüs, sarışın gerillanın bana doğru devrilmesine sebep oldu. Hemen yan koltuğumda duran –Bar Refaeli temalı – bu sarışın gerilla, başını omzuma yaslamış bir şekilde uyuyordu. Manda ve himayeyi kabul etmiş ve soluğu omzumda almıştı. Hiçbir sarışın gerilla 2,5 saat boyunca özgürlük mücadelesinin haklı gururu ile sömürgeci bir güce direnemezdi… Sömürgeci güç olmanın gerekliliğini yerine getirmiş ve bu savaşın gerçek galibi ben olmuştum. Sarışın gerilla, bir yastık gibi kafasını koyduğu omzumda her şeyden habersiz uyumaya devam ediyordu. Daha, “acaba onun bu savunmasız halinden faydalanmalı mıyım?” temalı etik sorular ile ter dökmeye fırsat kalmadan “paaaat” diye bir ses duyuldu. Ispartakule’ye giriş yapan otobüs altını bir tümseğe vurmuş ve sağ arka tekerleğini nasıl olduysa patlatmayı başarmıştı.

Sarışın gerilla, erkime karşı dışarıdan gelen bu darbeden etkilenmiş ve “noluyooor ya” temalı uyanışını gerçekleştirmişti. Önce saçlarını düzeltti, sonra üstüne başına çeki düzen verip bana baktı. Ondan, “pardon omzunuzda uyumuşum” gibi bir cevap beklemiyordum ama en azından sanki ben onun omzuna yatmışım gibi bir bakış atmayabilirdi… Hep birlikte otobüsten inip arkadan gelen otobüse bindik. 13 milyar yıl önce büyük patlama ile başlayan bütün bu olup biten olaylar dizisi, otobüsün sağ arka tekerleğinin patlaması ile benim için son bulmuştu. Daha fazla sömürgeci güç olamamanın ezikliği ile kararımı vermiştim; artık hayat çok saçma ve gereksizdi…